İşçinin tatil hakkı başlığı altında hafta tatili, hastalık izni ve yıllık izni ayrı ayrı mütalaa edilmelidir. Sırasıyla görelim: Daha önce de belirttiğimiz gibi, İslam Hukukunda genel kâide, işçinin ücreti, emeği karşılığında hak etmesidir. İşçi, işverenin kendisine verdiği işi yapmadıkça ücreti hak edemez. Ancak bu kâideye ters düşen tatiller ve tatil esnasında işçinin ücret alması meselesi nasıl izah edilmiştir?
Haftalık İzin: İslâm hukukçuları, cuma gününü, âdeti esas alarak hafta tatili olarak kabul etmişler ve işçinin cuma günü çalışmasa da ücrete hak kazanacağını yukarda zikredilen kâidenin bir istisnası olarak kabul etmişlerdir. Yani cuma günü, hafta tatili yapmak âdet değilse, cuma günü de çalışılacaktır. Özellikle Hanefi hukukçular açısından bunda bir sakınca yoktur. Ancak cuma günü hafta tatili yapmak bir âdet ise, artık çalışılmayacaktır. Bu hususda Mecelle'nin "Âdet muhakkemdir" ve "Örfen ma'rûf olan şey meşrût gibidir" kâideleri esas kabul edilecektir. Bu kâidelere göre, devletin bunu resmî bir düzenleme haline getirmesi de mümkündür[32]. Osmanlı Devleti'nde bunun resmî bir hale getirildiğini ve perşembe günü öğleden sonra ile cuma gününün resmî tatil olarak kabul edildiğini görüyoruz. Osmanlı Teşkilât Kanunnamelerinde hususî olarak "Kanun-ı Pencşenbe" kısmı bulunduğu gibi[33]. Cuma gününün resmî tatil olduğunu belirten hususi iradeler de sâdır olmuştur: "Cuma günleri gerek mesâlihinden dolayı ve gerek ziyaret niyetiyle me'mûrîn hânelerine gidilmek, hasbel-insaf câiz tutulmamak iktiza edeceğinden bundan bahs lâzım gelmeyip erbâb-ı mesâlihin dahi cuma'dan gayrı herhangi bir günde olur ise olsun me'muriyet mahallerine gelmeleri umûr-ı tabiiyyeden"dir[34].
Diğer dinlere mensup insanlar için de, kendi dinî tatil günleri hafta tatili olarak kabul edilmiştir. Her din sahibi, kendi inanç ve örflerine göre hafta tatili yapabilecektir. Yahudiler cumartesi günü, Hıristiyanlar ise pazar günü tatil yapabileceklerdir[35].
Bayram Tatili: Dinî bayram günleri de tıpkı cuma günleri gibi tatil günleridir. Kurban ve Ramazan bayramı tatilleri müslümanlar için söz konusu olduğu gibi, Noel tatili de Hıristiyan- lar için söz konusudur. Ancak gayr-ı müslimlerin günlerce devam eden bazı bayramları, ücretli izne tabi değildir ve ancak ücretsiz izin mümkündür. Bu da tarafların rızasına bağlıdır [36].
Hastalık İzni: İslâm hukukçuları, hastalıktan dolayı çalışamayan işçinin, çalışamadığı günler için işverenden ücret taIep edip edemeyeceği hususunda görüş ayrılığı içindedirler. "Menfaat yani çalışma ve emek olmadan, ücret söz konusu olamaz" kâidesine göre hareket eden hukukçuların çoğunluğu, işçi çalışamadığı günleri telâfi etmek mecburiyetinde olmadığı gibi, işverenin de, hastalık süresinin ücretini vermekle mükellef tutulamayacağı kanaatindedirler. Bunlar, hastalanarak çalışmayı bırakan işçinin, ücreti hak edemeyeceğini belirtmektedirler[37]. Modern hukuk sistemleri, önceleri hastalık günlerinin ücretini tam olarak işverene ödetirken, şu anda çoğunluk sosyal sigorta ve benzeri müesseselere devrederek, bu gizli adaleti keşfetmişlerdir. İslâm hukukunda da ücreti ödenmeyen işçi, kendi haline terk edilmemiştir. Nafaka müessesesi ve beytülmal yani devletin yardımıyla bu açık kapatılmıştır.
Yıllık İzin: Ücretsiz yıllık izin konusunda, eski hukukumuzda engelleyici bir hüküm yoktur. Ancak ücretli yıllık izin meselesi, fıkıh kitaplarında mevzu bahs bile edilememiştir. Zira ücretli yıllık izin anlayışı, İslam hukukunun kabul ettiği "belli bir menfaat karşılığında belli bir ivaz" esasına zıttır. Ancak şart teorisini bütün kapsamıyla müsbet olarak kabul eden Hanbeli hukukçular, böyle bir şartı kabul edebilirler. Fakat biz araştırmalarımızda böyle bir hükme rastlayamadık. Mecelle'ye göre, taraflardan sadece birine yararlı olan şartlar fâsid şartlardır[38]. Yani tamamen tarafların rızasına dayanan bir iş mukavelesinde bile, böyle bir şartın veya. hükmün bulunması tartışmalıdır ve meşrûiyeti şüphelidir. İslâm hukukunda konuyla ilgili hükümleri özetledikten sonra şimdi de günümüz hukukundaki duruma bir göz atalım.