Eski hukukumuzda çalışma veya diğer bir tabirle iş süresi ile ilgili bağlayıcı bir hüküm mevcut değildir. Çalışma süresinin miktarı iki ayrı duruma göre farklılık arz eder;
Birinci Durum; taraflar yani işçi ve işveren, işin başlangıç ve bitimi için belli bir süreyi karşılıklı rıza ile tayin edebilirler. Yani hizmet akdi, rızaî bir akittir. Çalışma süresini, işçi ve işveren bir araya gelerek ve bir insanın çalışma gücünü ve yapılacak işin mahiyetini nazara alarak istedikleri kadar tesbit edebilirler.
Yapılacak mukavelenin hükümleri her iki tarafı da bağlar. Özellikle günümüzdeki toplu sözleşmeler açısından bu şer'î hüküm bizim için önem arz etmektedir[7].
İkinci Durum; tarafların çalışma süresini tesbit etmemiş olmaları halidir. Bu durumda örf-i belde yani örf-âdet kâideleri esas alınır. Mecelle'nin tabiriyle "Bir kimse bir gün işlemek üzere bir ecîr tuttuğu surette, güneşin doğmasından ikindiye kadar yahut güneşin doğmasından batışına kadar işlemek hususunda örf-i belde ne ise ona göre amel olunur"[8]. Arapça'da "yevm" tabiriyle ifade edilen gün mefhumunun iki anlamı vardır: Birincisi; coğrafyacıların ıstılahında gün tabiridir. Bu manada gün, gece ve gündüzden yani 24 saatten ibarettir. Burada kast edilen bu değildir. İkincisi ise; İslâm hukukçularının anladığı mânâda gündür ve bundan sadece gündüz kast edilmektedir. Ancak sınırı hususunda da iki ayrı anlayış vardır:
a) Tabiî gün ki güneşin doğuşundan batışına kadardır ve yaşanılan beldeye ve mevsime göre değişir.
b) Şer'î gündür ve ikinci fecirden güneşin batışına kadar devam eder. Çalışma zamanı açısından esas alınacâk gün mefhumu, tabiî gündür. Ancak bu anlayışı da yaşanılan beldenin örf-âdet kâideleri sınırlayabilir[9].
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: taraflar çalışma süresini tesbit etmemişse, örf kriter olarak kabul edilecektir. Bu da a'zamî olarak güneşin doğuşu ve batışı arasındaki süreyi kapsar. Ayrıca örf-âdet kâideleri, yazılı hale de getirilebilir. Örfî düzenlemelerin, meşru' dairede kaldıkça, geçerli olacağı ortadadır. Gece çalışma meselesi ise, tamamen tarafların karşılıklı rızalarına bağlıdır.
Osmanlı tatbikâtında da duru m bundan farklı değildir. Çalışma süresi olarak tabiî yanî örfî gün esas alınmışdır. Nitekim II. Bayezid devrinde hazırlanan İhtisâb Kanununun 27. maddesinde marangoz ve duvar ustasının ücreti kış ve yaza göre farklı farklı düzenlenmişdir. Zira kışın günler kısa, yazın ise uzundur. Madde aynen şöyledir:
"Neccâr ve bennâ, yaz gününde ücret on akçe ve yemeklik iki akçe ve kış gününde ücret sekiz akçe ve yemeklik iki akçe ola.